27 Mart 2014 Perşembe

"Horoz..."

"Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar...
Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş...
Tabii ekipte ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş...
Sonunda sabırlar tükenmiş...
Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya... Horoz önde.. Gençler peşinde...
Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş:
- Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?..
- Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!..
- Yazıktır evladım yapmayın!.. demiş ihtiyar, bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi...
Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar.
Ertesi sabah, hafif "gak - guk" sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar:
- Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?..
İhtiyar gülmüş:
- Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın... Ancak "gak - guk" edebiliyor...
Kıssadan hisse:
Arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin.
Arkan bir gevşemeye görsün, ancak "gak-guk" edersin...

25 Ocak 2012 Çarşamba

AZERBAYCAN' DA ŞİFA


AZERBAYCAN' DA ŞİFA BULMANIN YOLLARI

EĞER BAŞIZ AĞRİSE:
Bir avuç üzüm sirkesini geniş nefes alarah, var guvvetizle genzize
çekeceksiz. Eğer başız yarım ağrise; iki tene it gavunu havanda ezip
lapa yaparah ağrıyan tarafıza yapıştıracahsız.



EĞER GULAĞIZ AĞRİSE:
Bi çay gaşuğu rakıyı, gulağızın tortiğine tökeceksiz.



EĞER GÖZÜZ AĞRİSE:
Bi haftaluğ doğum yapmış garının, sıcağı sıcağına ağrıyan gözüze üç
damla südünü sağdırup gözüzü açıp yumun ki südü içeri gide.



EĞER BURNUZ AĞRİSE (TATAR HAMI OLMUŞSAZ):

Meşe közüne bi top gahve şekerini atıp dumanını geniş, geniş burnuzdan

nefes alacah şekilde içinize çekin.

EĞER SAÇIZ TÖKİLİSE, YAHUT GAFAZ DAZLAĞSA

Bi avuç eşek fışgısı, iki yumurta sarısı, yüz gram gara saggız, elli gram

çirişi garuşturup gafaniza saracahsız. Heç çıhartmadan bibuçuh ay

gafazda galacah. Sona sökeceksiz, ondan sonra yeni saçlar çıhar.

EĞER DİŞİZ AĞRİSE:
Çorap cağını ataşda eyice gızdırıp ağrıyan dişizi dağlayacahsız. O
dişiz bidaha heç ağrımaz.

EĞER GÖGSÜZ AĞRİSE:
Haşıllı bi havluyu, gızgın su buharında eyice gızdurup, üstüne toz
garabiber töküp sıcağı sıcağına göksüze sarın. Dilizin altınada
garanfil gonciği alıp emerekten yatın. Bismillah artuğ gendizi
üşütmiyene gadar bidaha da gösgüz ağrımaz.

EĞER SIRTIZ AĞRİSE:
Zobayı eyi yahın, odayı eyice gızdurun, belden yuharı soyunup sırtızı
sobaya verin. Ağrızın böyüklüğüne göre iki yada üç tene kupa, bi lohma
gazete kağıdı, Anaza yada Bacıza yahutta Köroğluna(kariniz kastedilmekte), gazete kağıtlarını kupaların içine atıp yahar yahmaz alavlu alavlu ağrıyan yerize kupayı
basdurun. Düşene gadar kupa orada galsın. Düşdükten sona yerine
tendirdiyot sürüp üşütmemek için yün guşahdan eyicene sarın.

EĞER GARNIZ AĞRİSE:
Bi kesme şekere, zencefil ezip bu şekeri zencefil tozuna beleyip
emmeden yudun. Heç bişeyiz galmaz geçer.

EĞER VIRİGE(ishal anlaminda) DÜŞMÜŞSEZ:
Bi havanın içinde limon duzunu, çig gahveden beraber dögüp sabahleyin
aç garnına bi gahve gaşuğu ağzıza atın. Eğer yudamisez bu garışımı heb
yapıp geçi gılliği böyüklüğünde susuz olarah yudun. Eğere içiz daş
kesmezse bu kerede bu ıngıbazlığa geçürmek içün başga bi ilaç söliyem
yapın eğer INGIBAZSAZ (GABIZ OLMUŞSAZ) guyruh yağından

kıkırdağ yapıp ekmeksüz olarak bol bol yeyeceksiz.

EĞER BELİZ AĞRİSE:
İki tutam çejli yünü yıhamadan, bi gaşuh gara biberi yünün üstüne
sepip gine yün guşahnan belize sarın.

EĞER BÖBREGİZDE GUM VARSA SANCILANİSEZ:
Gölgede gurumuş mısır püskülünü çay gaynatır gibi gaynadıp, dölbentte
süzüp iki gece ayazda bekledip, sabahdan ahşama gadar su içmemek
şartıynan hergün bir çay bardağı içeceksiz. Ne gadar daş ve gum varsa
söker atar.

EĞER BASURUZ VARSA:
İkiyüz elli gram gavrulmamış çedene, gine o gadar böğürtlen kökünün
yumrusunu beraber bi çaydanlıhda gaynadın sona suyunu dölbentle
süzdükten sona her sabah aç garnına birer bardah için. Ne ağru galur
ne de meme.

EĞER NASIRIZ VARSA:
Bi üsgük tosbağa tüpürüğü, nasırızın üsdüne töküp elize bi cımbız alıp
bekleyin, nasıl gaşınmaya başlayınca cımbızla zıpbiginden çekip
löpbidek alın.

TOSBAĞA NASIL TÜPÜRÜR:
Bi tene elöpeni tutup tosbağanın garşısına getirin elizde bi fincan
tosbağanın ağzına tutun el öpeni görünce tosbağa gafasını çıharıp ağzı
şoriklenmeye başlar. Sizde o vakit fincanızı doldurun. Sona nasırıza
dökün.

EĞER BARMAĞIZA DOLAMA ÇIHMIŞSA:
Bi bağ soğanı gızgın külde eyice haşlayıp, zıllıgini çıharıp, zılliginin

yerine dolamalı barmağızı sohup barmağız zongluyana gadar iki üç

gün elece soğanın içinde bekletin. Sonra sökün. Dolamayı ne
goymuşsuz ne bulasız.

EĞER COCOZU TUTAMİSEZ:
Gara sakgız, çiriş, çavdar kepeğini garışdırıp ataşda gızdırın. Eriyen
bu maddeyi haşıllı amerikan bezine bastuğ serer gibi serip poçigizin
üstüne bağlayın. Bi daha cocozu gaçırmazsız. Bu ilaca aynı zamanda
poçik yahısıda denir.

EĞER İHTİYARSAZ; ŞEREET DÖŞEĞİNDE MAHÇUPSAZ:
Saf zeytinyağının içine guvvet eksüklüğüze göre on veyahut daha fazla
guru inciri atın. Bi hafta gavanozun içinde zeytinyağı galmayana gadar
incirler beklesin. Sona her sabah aç garnına bi inciri çeynemeden
yudun. Eğerki hosbaht olmazsaz boşunada uğraşmayın sizi teneşür
pekler!!!_YAAAAAAA, işte böle, bol bol yeyeceksiz...

5 Ocak 2012 Perşembe

"Düşündürücü..."




Aydın Boysan'ın "Leke Bırakan Gölgeler" kitabından alıntıdır

Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik.

Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı.
Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu.

Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.

Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı.
Ve gerçekten çok arkadaşçaydı.

Sordum: 'Neden bunu yaptınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.'
Taksi şoförü bana, simdi 'Çöp Kamyonu Kanunu' dediğim şeyi öğretti.

Şoför pek çok insanin çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı.
Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular.
Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler.

Kişisel almayın.
Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.
Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.

İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler.
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa,

Dolayısıyla 'Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin ve o insanları hayatınızda tutmayın."

24 Aralık 2011 Cumartesi

FRANSA'NIN SİMGESİ NEDEN HOROZDUR?


"Hani ''Allah denk getirmek istedi mi, getirir !" derler ya...16.10.2006 günü böylesine bir denk gelişi yaşadım.
Bildiğiniz gibi Fransa'nın Ermenileri kullanarak, ülkemiz aleyhine çıkarttığı ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir demokrasi ayıbı abidesi olan, yasa nedeniyle, bu günlerde tüm ülke olarak burnumuzdan soluyoruz. Açıkçası bu günler; hani, bir Fransız yakalasak da; boşalsak diye düşündüğümüz günler.

İşte Allah banim bu arzumu bir rastlantıyla yerine getirdi.
Bu gün İpsala'daydım ve şehir dışındaki BP tesislerinde güzel bir lokanta işleten yeğenim Yüksel Adalı'yı ziyarete gittim. Sohbetimiz esnasında, yan masada yemek yiyen bir müşterinin konuşmalarından Fransız olduğunu anladım ve Fransa'da aç kalmayacak kadar bildiğim yarım yamalak Fransızcama ve de tarzancama! güvenerek yanına yaklaştım ve adının Michael olduğunu öğrendiğim müşteri ile tanıştım. Tanıştım ve hemen boşalmaya başladım. Kendisine neden böyle davrandıklarını, Ermenileri neden kullandıklarını, neden böylesine yüz karası bir kanun çıkarttıklarını ve bu yüzden Türklerin Fransızları artık sevmediğini v.s. söyledim. Benim konuşmalarımdan oldukça etkilenen Fransız ile aramızda geçen konuşmaların özetini şöyle ifade edebilirim:
Fransız Michael'e sözde "Ermeni Soykırımı" yasası ile ilgili konuşurken ona sunu söyledim:
"Anlamadığım bir şey var: Biz kimsenin işine karışmazken, özellikle Avrupa ülkelerinde Türkiye hakkında kendi kendilerine kararlar almak gibi bir alışkanlık var. Üstelik siz Fransızlar; Cezayir'de yaşadıklarınızı unutuyorsunuz ve nasıl olup da bir numaralı demokrasi savunucusu olduğunuzu iddia ediyorsunuz, anlamıyorum."
Bunun üzerine Michael sordu:
" Fransa'nın sembollü neden horozdur biliyor musun?"
"Neden? " dedim:
Cevabı aynen şöyleydi (hiçbir kelimeyi değiştirmiyorum) :
"Kendi ayakları bokun içindeyken şarkı söyleyen tek hayvan horozdur da ondan."
Sanırım durumu hiçbiri bundan daha iyi özetleyemezdi ve ben dostça ayrılmamız gerektiğine inanıyordum...
Bien venu la Turqi Michael. Bon voyyage. ( Türkiye'ye hoş geldin Mişel. İyi yolculuklar.)
Salut.! Tous les coqs. ( Ayağı bokta olan tüm horozlara selâm...!)
Gülüşüyor ve ayrılıyoruz...

Hilmi Dinçer